Ben nasıl anlatabilirim ki seni

Kuş uçmaz kervan geçmez belde
Sen ki Hacer annemizin sabır imtihanı
Sen ki İsmail as ayağı ile gelen zemzem ve bereket yurdu
Sen ki İsmail as  Ibrahim as in teslimiyet göstergesi
En sevgili Hz Muhammet Mustafa sav in beşiği
Saymakla bitmeyen nice ibret nice gözyaşı …

Kurulduğu andan itibaren
Herkesin hasreti ve göz bebeği
Herkesin kalbinin derinliklerinde ki  hasretin en güzeli…
Seni mübarek kılan Rabbime sonsuz şükürler olsun ….

De ki; Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar mürekkep ilâve etseydik dahi Rabbimin sözleri bitmeden önce mutlaka deniz tükenirdi.” (Kehf, 18/109)

Kelamında buyurduğun ayetlerin ilk muhatap olduğu belde ..
1400 küsür yıl
İlmek ilmek yayıldığı dünyanın her köşesi.
Seni anlatmaya hasretini dindirmeye hiçbir kelam layık değil ken
Ben nasıl anlatabilirim ki seni
Hangi mürekkep hangi kelam karşılar gerçek mahiyetini …

Rabbım yüreği Kabe aşkı ile Peygamber aşkı ile yanıp tutuşan herkese vuslatın ı nasip etsin
Ulaştığın belde de rehberin seyyidlerden olsun
Sevginin en güzelini gör
Kabeyi ilk gördüğünde yoldasın olan  rehberin olanın
Eli hiç bırakma bırakma ki gördüğün an dilin dolansa da sana dua etmende yardımcı olsun ve şükreder ken seyre dalmışken   etrafında ki tüm harekete rağmen sadece seni içine çeken Canım Kabemi kalbine hiç çıkmamak üzere alırsın ….

Duygu ve hisleri anlatmaya kelamın yetmediği bu güzel belde de orayı yaşayan ve orada yaşayan  benim yolculuğumun  ilk anında yoldaşlık eden  Seyyide Hocam iyi ki  benimle ve benim gibi niceleri ile  olmuş…

NURAY MARANGOZ
11 Nisan 2022

Kabe'de İ'tikaf

Ramazan’ın son on gününde dünya işleriyle ilgiyi kesip ibadetle uğraşmaya “itikaf” denir. Peygamber Efendimizin de ramazan ayının son on günde itikafa girdiğine dair birçok hadis-i şerif mevcuttur.

Kabe’de yapılan ibadetler arasında itikâf Rabbinin bahşettiği tüm nimetlere karşılık kul olarak LEBBEYK diye samimiyetin teslimiyetin makamdır.

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) her Ramazan ayında on gün i’tikafa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün i’tikafa girdi.”
Buhârî, İ’tikaf 17; Ebu Dâvud, Savm 78, (2466). İbnu Mâce, Sıyâm 58, (1769).

Ramazan ayında itikâfa girmek sünnettir

Enes ve Ubey İbnu Ka’b (radıyallahu anh) anlatıyorlar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ramazan’ın son on gününde itikafa girerlerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikafa girmedi, müteakip yıl yirmi gün itikaf yaptı.”

Diğer bir hadisi şerifde, Hazret-i Ayşe anlatıyor:

“Resûlullah Ramazan ayında ibâdet husûsunda diğer aylarda görülmeyen bir gayret içerisinde olurdu. Ramazan’ın son on gününde ise kendisini çok daha fazla ibâdete verirdi. Bu günlerde geceyi ihyâ eder, âilesini uyandırır ve izârını bağlardı. (Yâni ibâdet için hazırlıklarını tamamlar ve büyük bir azimle Hakk’a yönelirdi.)” (Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr, 5; Müslim, İtikâf, 8)

Kabe’de itikâfa girilebildiği gibi cami ve mescit gibi ibadethanelerden birinde, kadınlar da Mescid-i Nebevide veya evlerinde i’tikafa girilebilmektedir.

Cami, mescid ve evlerde 10 gün  adeta dünyadan ve tüm dünyevi meşkuliyetlerden sıyrılıp , yüce Mevla ile, en sevgili ile  baş başa olup, O’nu zikretmek , fikretmek ,ibadat-ü taat , dua naz ve niyaz ile “Yar ile bayram kılmak” ta diyebileceğimiz i’tikaf Kabe ‘de bir başkadır.

İtikâf dünya hayatının debdebesi, yoğunluğu, stresi içinden bir müddet ayrılıp Rahmana ait olduğunun farkına varıldığı zaman dilimidir. Kulluğun diriltildiği, yenilendiği şahane fırsattır. Kişinin nefsiyle baş başa kaldığı nefsini hesaba çektiği demdir. Bütün acizliğiyle günahlarına kusurlarına rağmen yüce dergâha varıp af dileme, O’nun dostluğuna talip olma, ‘’Affetmezsen gitmem Ya Rabbi, kapından ayrılmam ‘’ denilecek bir nevi güncellenmesidir.

Kabe’de de  Ramazan-ı Şerifin 20.günü  akşam ezanı ile niyet ederek i’tikâfa başlanıyor. Beş vakit namazın peşine Teravih ve Teheccüd namazı Kabe imamının hatim ile kıldırdığı namaz olarak oldukça uzun süre okunan Kur’an
gönüllere ilhak oluyor .

Kur’an ayı Kabe’de gün ve gece boyunca okunan dinlenen tadına doyumsuz ibadet oluyor. Diğer itikaflardan farkı tavafın dahil olması istediğin gibi tavaf yapıyorsun.

Hatim ile geçen bir günün ardından teravih ve uzun uzun kılınan Teheccüd namazı doyumsuz ibadet zevki veriyor.
On gün süren orucun Kur’an’ın, çekilen  çeşitli zikirler tavaf ve dualar vaktin nasıl geçtiğini anlamadan bitiyor.
İtikâf sadece Allah için yaşanan O’na adanmış bir zamandır. İtikâf Allah (c.c.) Hz.lerine misafir olmaktır.

Seyyide İncilay Yıldırım

Kabeden duamız..

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِاارَّحِيم

ESSELAMUALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BERAKATUHU

YA RABBİM

Râmazanı şerifimizi külli hayırlara, nurlara, bereketlere vesile kıl Lutfunla maddi manevi şifalar, müjdeler, rızıklar gönder.

Ya Rabbi, günahlarımızı affet, kusurlarımızı bağışla, dualarımızı sevdiklerinin hürmetine kabul eyle!

Ya Rabbi, ahir ve akıbetimizi hayreyle! Son nefesimizde kelime-i tevhid söylememizi nasip eyle! Ölmüşlerimizi af ve mağfiret eyle!

Ya Rabbi, bizi şeytan ve düşman şerrinden ve nefs-i emmaremizin şerrinden muhafaza eyle! Evimize iyilikler, hayırlı ve bereketli rızıklar ihsan eyle! Ehl-i İslama selamet ihsan eyle! Din düşmanlarını kahr ve perişan eyle! Kâfirlerle cihad etmekte olan müslümanlara imdad-ı ilahiyyen ile imdat eyle!

Ya Rabbi, hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva ihsan eyle!

Riyadan, nifaktan, şikaktan, her türlü hastalıktan, kazadan, beladan, tembellikten, acizlikten, zelil olmaktan, zulüm görmekten, azdıran zenginlik ve azdıran fakirlikten, şeytan ve nefsin şerrinden, düşman galebesinden, kötü huydan, bid’at işlemekten, dalalete düşmekten, ihlassız amelden, her çeşit günahtan, küfre girmekten, erzel-i ömürden, ölürken gelecek fitnelerden, dinimize, dünyamıza zarar verecek şeylerden bizleri koru!

Hakiki iman, güzel bir ahlak, şükredici bir kalb, zikredici bir dil, kaza ve kadere rıza gösteren hayırlı bir ömür, az yemek, az uyumak, az konuşmak, az gülmek ve çok hizmet etmeyi, kabir azabından ve ahiret dehşetinden kurtulmayı, ömür boyu rızana uygun iş yapmayı, şehit olarak ölmeyi ve son nefeste ehl-i sünnet itikadına uygun bir iman ve tevbe nasip eyle.

Ya Rabbi, kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, sevgine kavuşturacak amellerin sevgisini nasip eyle! İlmimizi, ihlasımızı, kabiliyetimizi artır, muratlardan, muhlaslardan olmamızı nasip eyle, cömert ve îsâr sahibi kullarından eyle.

Ana babamıza ve evlatlarımıza ve akraba ve ahbabımıza ve bütün din kardeşlerimize hayırlı ömürler ve güzel huy, akl-ı selim ve sıhhat ve afiyet rüşdü hidayet ve istikamet ihsan eyle ya Rabbi! Âmin.

Rabbim cümlemize dünya ve ahirette hayırlar ihsan eylesin .Böyle güzel mübarek günlerin bereketlerinden rahmetlerinden nimetlerinden  en çok mükafatlar alarak istifade etmeyi nasip eylesin .
Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin hepimizi cennette Rasulullah efendimizin huzurunda çevresinde civarında buluştursun amin.
Ramazan ayını hepiniz için hayırlı ve mübarek ecirli ve sevaplı kârlı ve kazançlı eylesin bu mübarek günün manevi ikrâmâtına mağfiretine ve rahmetine cümlemizi nail eylesin iki cihan saadetine Mazhar eylesin Cennetiyle Cemaliyle Müşerref eylesin

Ramazan Umresi

Umre,
Her müslümana farz olan haccın, adeta bir provasıdır. Hac rahmetin sağanak sağanak yağdığı bir yağmur gibi adeta ruhumuzu arındırırken, haccın mahiyetini anlamak, kendimizi ve insan hayatını anlamada, ömrümüzü, nerden gelip nereye gittiğimizi fark etmekte bizlere yol göstericidir.

Kendimizi anlamak son derece önemlidir, kişi Rahmanın rahmetini yine kendi kalbinde onun izni ile bulacaktır. Bu mübarek topraklarda olmuş olanı anlamak da, insanın kendisini anlamasında adeta bir vesiledir. Burada bulunmak kişinin hem kalbine, hem ruhuna feyizli ve bereketli gelen, hem öz yurdu olan ahiret yurduna kişiyi hazırlayan bir ön hazırlıktır. Tertemiz olmak (affedilmek), Allah’a hamdetmek, şükretmek, güzellikleri talep etmek için ellerimizi semaya kaldıracağımız bu mübarek mekanda bulunmak hem çok kıymetli bir nasip, hem de değerlendirebilenler için çok güzel bir lütuf ve ihsandır.

Akıl ermez kalbin erdiklerine, bu sebepledir ki inanmak yalnızca akıl ile değil, kalp ve ruh ile olmaktadır. Beden gibi ruhunda ihtiyacları vardır. Yemek ve su nasıl bedenin zaruri ihtiyacı ve rızkıysa, ibadet, taat de ruhun zaruri ihtiyacı ve rızkıdır. Nasıl yemek yemeden insan bir zaman sonra güçsüz kalacaksa, ruh da ibadet ile kuran ile onu yaratan Rabbimizin rahmeti ile buluşmak arzusu ile yanarken, bizlerin uzaklaşması yine bizlerde derin bir boşluk, bastırılamaz ve doldurulamaz bir duygu hissi ile kendisini duyurmaya çalışacaktır. Mekan da kişilere sirayet eder, insan da insana sirayet eder.

Bu mübarek mekanlarda insan, ruhunu maneviyatla besler, hakkın huzurunda kalbinden “Allah Allah” diyerek acizliğini tanır, kibirden, riyadan ve her türlü fuzuli düşünceden arınmak niyeti ile hâkkın rahmet ve inayetine sığınır. Bu mübarek mekan çok büyük bir Rahmet ocağı, her insanın ruhaniyetine o anlasa da, anlamasa da mânen feyzi ve bereketiyle sirayet eden kutsal mekanlardır. Her müslümana farz olan Hac da, umre gibi kişilerin tüm makam, rutbe mevki ve nefsi duygularından arınmasıyla başlar. İhram kefene benzer bir giysidir ki, giyen her şeyden sıyrılmış olarak Rabbimizin huzuruna varsın. İhramı giyen insan, kabe’ye, Rabbiminiz kıymetli mekanına, onun huzuruna ilk, nefsî olan ve olabilecek her arzusunu kenara bırakarak varır.

Ve der ki:
“Lebbeyk, Allâhümme Lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, İnne’l-hamde ve’nni’mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek”

“Buyur Allahım buyur, buyur Allahım , davetine sözüm ve özümle tekrar icabet edip, emrine boyun eğdim. Rabbim, davetine icabet, boynumun borcudur. Senin, eşin ve ortağın (sana şirk koşmak) yoktur. Rabbim, bütün varlığımla sana yöneldim. Hamd senin, nimet senin, mülk de senin. Bütün bunlarda (sana şirk koşmak) yoktur eşin ve ortağın yoktur.”

Mânâ olarak bakarsak hem haccın, hem Ramazan umresinin, hem umrenin feyzinden istifade etmemiz daha başka olacaktır. Niyetlerimizi her şeyden arındırırız. Kalp temiz, niyet salih, akıl Rabbimin emirlerine teslim olursa, ruhen alacağımız feyz ve berekette bunlara istinaden başka olacaktır. Mübarek mekanda gönül dilimize de dikkat kılarak yaparız umrelerimizi.

Ramazanı başka güzeldir, umresi başka, hac bambaşka. Hayatın ne denli fuzuli yere akıp gittiğini durup düşünmeye fırsatı olur insanın. Orada zaman, mekanda toplanmıştır. Koşulacak yerde şimdi karşındadır, durulacak yerde. Binlerce insanın içinde toplu iğne kadar varlığında Rahmanın sonsuzluğunda kaybolmakla, akıntıda kendini kaybetmiş bir damla olursun. O bir damlada bir bakmışsın bütün bir okyanus toplanmış. Ramazanda teravih kılınırken tavaf eden, kuranın müthiş tilavetini dinleyerek kaptırır kendisini o Rahmet deryasına. Orası insanın varlığını hissetmesi için bulması gereken yokluğunu tadacağı yer. Kalabalığı mahşeri andıran bu yerde, dillerini bilmeyen insanlar birbiri ile tebessüm dilinde anlaşır. Hayatı insan, nasıl hacda anlıyorsa, nasıl İsmailini kurban ettiyse İbrahim as. Önce gönlünden silmeyi anlatır hac insana, Allahtan gayrı neyi çok seviyorsa, ne onun İsmaili olmuşsa, ondan önce yüreğinde Allah’ın emirlerini önde tutmayı hatırlatır her inanana.

Ramazan Umresi

Teslimiyette esas anlatılan ne kesmekti, ne taşlamak. Teslimiyet, hem kesmekti hem taşlamak ama “Allah emretti” diye. Teslimiyet onların yüreklerinde, sözlerinde, fiillerindeydi… Son raddesine kadar yalnızca Allaha teslimlerdi. Hacda şeytan taşlamada da, temsili taşa, taş atarken nefsini koyar oraya önce insan. Bismillahi Allah-u ekber der niyet eder. Neyse nefsinde putlaşanlar, önce onları niyet ederek taşlar. Öyle ya Rabbimizin sözü o dur ki salihlere dokunamaz şeytan, şeytanın bize tesiri, salihlikten caydığımız kadar değil midir öyleyse.

Her birimiz tertemiz doğduk. Büyürken kimimiz öğrendi, kimimiz bildi ama bilmedi. Kimimiz bilmezken öğrendi ve bildi. Öğrenmekle bilmek farklıdır elbet zira herkes öğrendiğini bilmez. Rabbimiz biz kullarından fuzuli yere hiçbir şey istemez. O istediyse vardır muhakkak bir bildigi, bir hikmeti. Vardır esası, vardır asıl mahiyeti. O kullarına zulmetmez, kendi nefsine zulmeden bizleriz.

Hac da, müslüman’a öğretmektedir pek çok şeyi, mübarek Ramazan umresi de, umre de. Mübarek topraklarda öğrenecek çok şey var, bizlere düşen ise oraya gidip öğrendiklerimizden sonra, kendimizde ve hayatımızda bunları bilmektir. Bilmek uygulamaktır. Bilmek tanımaktır. Aklın bilmesi bilgi, kalbin bilmesi inanmaktır. İnanmakta, bilmekte taşınmak, uygulanmak ister. Her bilgiyi değil, doğru bilgiyi öğrenip uygulamakta biz müslümanların, kuran ve sünnet ile yola çıkarak öğrenmesi gereken ve Rabbimizden rahmetini, bizlere bu yolda razı olacağı şekilde yürümeyi ihsan etmesini dileyerek, kul olmanın acziyetinin farkında olarak, öğrenmesi ve uyması icap etmek ile beraber bunları idrak etmek, adeta boynumuzun borcudur.

Rabbimizden hayırla dileyerek yavaş yavaş ama niyetimizi kalbimizde tutarak devam ederek öğrenmek, esaslı öğrenmek gerekmekte. Velhasıl, mübarek topraklar, her kişiye kendisini bilmek için ömründe bir kez olsun uğraması gereken mekanlardır. Bir kez tadan bir daha gelmek ister derler ama bir kez tadan değil, bir kez tadını alan bu mübarek topraklara tekrar gelmeyi isteyecektir. Havası bazen hasrete, bazen vuslata benzer. Toprağı Peygamberler yurdunun toprağıdır. Oraya ait hiçbir şey oradan kopmak istemez. Medinenin havasında şefkati, Mekkenin havasında hakkın intizamındaki adaleti solursunuz adeta.

Özetlemek gerekirse çok da etrafa takılmadan, bir kendiniz bir de Allah ile olmak niyeti ile gidilmesi gereken, insanın kendisini bulduğu yerlerdir Mekke ve Medine. Sıcağı yüreğinizi ısıtır, soğuğu özellikle Medinenin soğuğu içinize işlenir. Özlenir oranın soğuğu çünkü başka soğuklara benzemez. Sıcağı başka sıcaklara benzemez. Oraya ait, oraya has olan her şey bir başka güzel gelir. Bin kere de görseniz aynı coşkuyu kalbinize aksettirecek ihtişamdadır, aynı zamanda vakurlu bir duruşu olan mekanlardır Mekke ve Medine. Allah azze ve cellenin Rahmet mekanı. Her şeyden sıyrılıp sadece Allahla olmak mekanı. İnsan yer yüzünde çok yerler görmek arzusu duyabilir, fakat ruhen en büyük huzur bu mübarek mekanlardadır. Rabbim bu mübarek mekanı ziyaret edenlerin ziyaretini makbul eylesin, ziyaret edecek olanlara ise kalpten ömürleri boyunca bilmek nasip eylesin. “Hac, hacdan sonra başlar.” Cümlesine vurgu yapmadan geçemeyeceğim. Rabbim bizi gönlümüzün dilini bilen, ruhumuza can katan, maddeden ziyade hâkkın rahmetine vakıf olan kullarından eylesin…

Rabbim ziyaretlerinizi kabul ve makbul eylesin.
Niyet kalbe istikamet çizer, istikametiniz de yolunuz da hayr olsun…

Selametle…

Feyziye Yıldırım

Cebel-i Ebu Kubeys

Cebel-i Ebu Kubeys, Kâbe’nin yaklaşık 100m doğusunda, Safâ tepesinin üzerinde 420m yükseklikte şerefli bir dağdır. Bugün üzerinde otel bulunan mahaldir.

Ebû Kubeys Dağı İslamiyet öncesinde de halkın mukaddes yerlerdendi. Mekke’nin âbid ve zâhidleri buraya çıkarak itikâfa çekilirdi. Rasülüllah Efendimiz Tâif’ten üzgün bir şekilde Mekke’ye dönerken kendisine gelen melek Ebû Kubeys ile Kuaykıân dağlarını göstererek “Eğer bu iki dağı Mekke’lilerin üzerine birleştirmemi istersen yapayım” deyince Efendimiz; “Hayır; ben Allah’ın bu müşriklerin soyundan yalnız O’na kulluk eden ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler çıkarmasını isterim” buyurmuştur.

Ebû Kubeys adının verilmesi

  1. Hz. Âdem’in ilk ateş parçasını (kabes) bu dağdan aldığı için,
  2. Hacerülesved’in buradan alındığı için,
  3. İyâd veya Mezhic kabilesinden biri burada bir bina yapma teşebbüsünde bulunduğu için.

Cebel-i Ebu Kubeys

Tarihte birçok hadiseler cereyan etmiştir

Nuh Tufanı’ndan Hz. İbrahim (a.s.) zamanına kadar Hacer-i Esved bu dağın zirvesinde muhafaza edilmiştir. Kamer suresinde zikredilen Şakul Kamer (ayın ikiye yarılması) mucizesi bu dağın üzerinde tahakkuk etmiştir. Bunun hatırasına Mescid-i İnşikâku’l-kamer adı verilen bir mescid yapılmıştır. Mescid-i Haram’ın en son genişletilmesi sırasında bu mescid ortadan kaldırılmıştır. c. En meşhur kavle göre Hz. İbrahim Allah’ın, “insanlar arasında haccı ilan et” 3 emri üzerine bu dağın zirvesinden insanları hacca davet etmiştir. Âdem (a.s.) vefat edince buraya defnedilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) burada namaz kılmış, namaz kıldığı arsaya mescid bina edilmişti. Hz. Bilal-i Habeşi Mekke’nin fethinde burada ezan okumuştur. Ebû Kubeys dağının üzerinde 1980’li yıllara kadar varlığını sürdüren, Hz. İbrahim’in haccı buradan ilan etmesinin ve Hz. Peygamber’in namaz Peygamber’in namaz kılmasının hatırası için yaptırılan “İbrahim Mescidi” vardı. Bu mescidi Mekkeliler Bilal-i Habeşi Mescidi adıyla da anarlardı.  Ebû Kubeys Dağı izlemek huzur veriyor.

Peygamberimizin (SAV) Doğduğu Evin Bulunduğu Yer

Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimiz (sav), miladi 571 yılı Nisan ayının 20’sine isabet eden Rabîu-l Evvel ayının 12’nci Pazartesi gecesi tan yeri ağarırken Mekke’de şu an kütüphane olarak kullanılan evde dünyayı şereflendirdi.

Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı’nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke’nin doğusunda bulunan ‘Hâşimoğulları Mahallesi’nde, babasından kendisine mirâs kalan evde doğdu.

Hz. Peygamber doğduğu gün, annesi Hz. Amine diyor ki; ‘doğum saati geldiğinde ortalıkta ben kanat sesleri duyuyorum. Resulullahı doğururken ortalığı birden nur kapladı. “Ortalığı bir nur kapladı”

Hz. Peygamber doğduğu vakit’ diyor. Resulullahı alıyorlar ve kundağa sarıyorlar.

İslam tarihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)’in doğduğu gece bir takım olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler.

O gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)’nın Medâyin şehrindeki sarayının 14 sütûnu yıkılmış, mecûsîlerin İran’da Istahrâbat şehrinde bin yıldan beri yanmakta olan ‘ateşgede’leri sönmüş, Sâve (Taberiyye) gölü yere batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresi’nin suları taşmış, mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe’deki putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü. O’nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateşi sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur

Bugün Safâ ve Merve tepeleri arasındaki sa’y yerinin tam karşısında, Mina ve Aziziye’ye giden tünelin girişine yakın yerde olan bu ev, 1379 (1959) yılından beri Mekke kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

Peygamberimiz altı yaşında iken annesi vefat edince dedesi Abdülmuttalib’in himayesine geçti. Sekiz yaşında iken dedesi de vefat edince amcası Ebu Talib onu himayesine aldı.

Rasülüllah’ın (sav)doğduğu, birçok harikulâde hadisenin cereyan ettiği o mübarek mekânı ziyaret etmek ve O’na salât-ü selam okumak elbette rahmet ve şefaate vesile olacaktır.

Kâbe, Allah’ın evi;

Bir nokta yere konmuş,

Ötelerin pertevi,

Maddeye vurup donmuş.

Mücerretten bir alem,

Mikap şeklinde bir sır:

O alemle bu alem arasında bir sınır

Suret olmaya suret;

Maddenin son kapısı

Belirsizden ibaret şekilsizin yapısı

Suret ki, gerçeğinde suretler barınamaz

O mânâ eteğinde yere varış ve namaz

Dünyada ahireti yönleyen onu kollar.

Suretler, o sureti; o mânâyı mânâlar

Ademler kurdu ilk önce

Sonra İbrahim Rasul…

Ve Kâbe görününce,

Göründü yol ve usül…

Necip Fazıl Kısakürek

Hadîs-i şerîfte, “Yeryüzünün en şerefli, en eski, en mübarek, en muazzam mescidi Kâbe’dir.” buyruluyor.

Buranın edebi her şeyin önündedir. Buranın gereklerini yerine getirmek kadar hac ve umre ibadeti ve buradaki mekânların tarihini bilmek, ilgili hadîs-i şerîfleri okumak, duygu yoğunluğuna ulaşabilmek de önemlidir.

“Allahu Teâlâ hazretlerinin her işi hikmetlidir. O Hakîm’dir. Neylerse güzel eyler, hikmetli eyler. Bize emrettiği ibadetlerin de hepsi serâpâ insanoğlu için maddî ve mânevî, ruhî ve bedenî, ahlâkî faydaları ve hikmetleri ihtiva eder.”